30 Eylül 2020 Çarşamba

Azerbaycan’daki kardeşlerimize Kamal Atatürk mü ihanet etti!








Mektupla rica ederim diyerek kardeş satanı ilk kez görüyorum, kardeşlerimizi komünist ruslara satan adamı iyi tanıyın.

(Mektubun birinci kısmını geçiyoruz.)

***“Türkiye Büyük Millet Meclisinin Moskova Hükümetine birinci Teklifnamesidir.(…)

2 – Bolşevik kuvvetleri Gürcistan üzerine harekâtı askeriye yapar veyahut takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfuzla Gürcistan’ın da Bolşevik ittifakına dâhil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini çıkarmak üzere bunlar aleyhine harekâta başlamasını temin ederse Türkiye Hükümeti de Emperyalist Ermeni hükümeti üzerine harekâtı askeriye icrasını ve *Azerbaycan hükümetini de Bolşevik (Komünist) zümrei düveliyesine ithal etmeyi taahhüt eyler.*

3 – Evvela milli topraklarımızı tahtı işgalde bulunduran Emperyalist kuvvetleri tard ve atiyen emperyalizm aleyhine vuku bulacak mücadelatı müşterekemiz için kuvayı dâhiliyemizi taazuv ettirmek üzere şimdilik *ilk taksit olarak beş milyon altının ve takarrür ettirilecek miktarda cephane vesair vesaiti fenniyei harbiye ve malzemei sıhhıyenin ve yalnız şarkta icrayı harekât edecek kuvvetler için erzakın Rus Sovyet Cumhuriyetince temini rica olunur.* Ihtıramatı faike ve hissiyatı samimanemizin kabulünü rica eyleriz.

Ankara 26 \ Nisan \1336(1920) Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal”

***Mektubun 2’inci kısmını sadeleştirelim: 2 – Bolşevik kuvvetleri Gürcistan üzerine askeri harekat yapar veyahut takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfusla Gürcistan’ın da Bolşevik ittifakına dahil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini çıkarmak üzere, bunlar aleyhine harekata başlamasını temin ederse Türkiye Hükümeti de emperyalist Ermeni Hükümeti üzerine askeri harekat icrasını ve *Azerbaycan Hükümetini de Bolşevik (Komünist) devletler zümresine ithal etmeyi taahhüt eyler (garanti eder).***********

KAYNAKLAR: Türk Inkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi: 132/19543, sayfa 13.

Ayrıca bakınız; Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, sayfa 318.***

Bu mektubun yazılmış olduğunu kemalist bir siteden teyid ettirelim… Bağlanmak isteyenlere sitenin linkini buraya ekliyoruz:

http://www.ataturkdevrimleri.com/yazi-580-ataturkun-lenine-yazdigi-mektup.html

********** Kadir Çandarlıoğlu**********

“Belgelerle Gerçek Tarih” isimli 792 sayfalık çalışmamızı ücretsiz indirebilirsiniz:

http://www.mediafire.com/?vgk9k8cozdpy7ez

*Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com

* Boraltan Katliamı ismet inönü Azeri kardeşlerimizi Ruslara teslim etti

https://sahtekahramanlar.blogspot.com/2018/09/boraltan-katliam-ismet-inonu-azeri.html


26 Eylül 2020 Cumartesi

5816 Sayılı Kanundan dava açılanlar için savunma örneği






…. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE

SORUŞTURMA NUMARASI •

ESAS NUMARASI •

İDDİANAME NUMARASI •

SAVUNMASINI SUNAN SANıK •

KONUSU • Savunma Dilekçemdir.

İZAH • Şahsıma yapılan suçlamaları şu sebeplerden reddediyorum:

1) Yargılama konusu olan 5816 sayılı yasa, siyasal bir yasadır. Çünkü Kamâl Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisinin Kurucu genel başkanıdır, siyasal ve kamusal bir figürdür; ayrıca Kamâl Atatürk'ün hatırası da hukuken siyasidir. Bundan ötürü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 5816'ya dair verdiği güncel kararların ışığında 5816 sayılı yasadan yapılacak bir yargılama ve yargılamayı yapacak mahkeme hukuken tarafsız ve adil değildir, ki 16 Nisan 2017 tarihli anayasa değişikliği referandumu ile mevcut Anayasanın 9. maddesindeki yargının niteliklerine, tarafsızlık ilkesi de eklenmiş ve bu durum kesinleşmiştir; bundan ötürü 5816 SAYILI YASA, ANAYASANIN 9.MADDESİNE ve ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1, 6, 9, 10, 13 ve 14.maddelerine AYKIRIDIR. Keza Avrupa Birliği 2009 yılı ilerleme raporunda 5816 sayılı yasanın düşünce ve ifade özgürlüğünü engellediğine dair çok net tespitler vardır. Bundan ötürü Anayasaya ve AİHS'ye aykırılık iddiası gereğince yargılamaya ara verilerek Anayasaya ve AİHS'ye aykırılık iddiasının çözümü için dosyanın öncelikle Anayasa Mahkemesine gönderilmesini; aksi hâlde 6216 sayılı yasanın 40. ve diğer maddeleri gereği gerekçeli olarak bu konuda RED kararı verilmesini diliyorum.

2) Ayrıca iddianameye konu paylaşımlarda geçen ifade ve ibarelerin hiçbiri 5816 sayılı yasa anlamında dahi suç değildir; siyasal eleştiridir, sert eleştiri dahi sayılamaz, suçun unsurları oluşmamıştır. Kaldı ki paylaşımlarımda doğrudan ya da dolaylı hiçbir hakaret yoktur. Kamâl Atatürk için kullanılmış bile olsa iddianameye konu paylaşım/paylaşımlarda geçen ifade ve ibareler Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi anlamında siyasi, dini, felsefi, insani, vicdani, tarihi, sosyolojik görüş ve kanaatlerimdir yani tipik düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü kapsamındaki açıklamalardır. 5816 sayılı yasanın nasıl uygulanacağı konusunda AIHS ve AİHM kararları bağlayıcıdır, yargılamaya konu olayda 5816 sayılı yasaya değil daha üstün hiyerarşik mevzuat olan hatta T.C. Anayasasının 90/5 maddesine göre yasaların bile üstünde kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine itibar edilmelidir. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 21/10/2014 tarihli 9540/07 başvuru nolu Murat Vural kararı, 23 Haziran 2015 tarihli 34823/05 başvuru nolu OZÇELEBİ/Türkiye ile gene Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 07/12/1976 tarihli Handyside- Birleşik Krallık ve 41123/30 başvuru nolu Yevgeniy YakovIevich DZHUGASHVILI/Rusya kararları bağlayıcıdır. işbu dosyada yapılacak yargılamada AIHS'ye ve AİHM'nin yukarıda belirtilen kararlarına uyulması gerektiği aksi halde AIHS'ye ve AIHM‘nin ilgili kararlarına neden itibar edilmediğinin ayrıca ve açıkça irdelenmesi gerektiği kanaatindeyim, keza Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03/11/2011 tarih ve 2011/9485 Esas, 2011/28383 Karar sayılı ilâmı bu yargılama için emsaldir ve bağlayıcıdır. Her ne kadar ülkemizde milli hukuk kuralları var ise de ülkemiz hukuku; Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve medeni milletlerce kabul edilmiş evrensel hukuk prensiplerinin hâlihazırda ayrılmaz bir parçasıdır. İşbu dosyadan verilecek cezalandırma, iç hukuk yolları usûlü dairesinde tüketildikten sonra, Avrupa insan Hakları Mahkemesine götürüleceğinden Milletlerarası Sözleşme ve AIHM kararlarına ve kriterlerine uyulmadan verilecek kararlar Ülkemizi milletlerarası hukuk mercilerinde hukuken ve siyaseten zor durumda bırakacak ve kamuyu tazminat yükü altına sokacaktır.

3) Dosyada bulunan iddianameden anladığım kadarı ile iddianame; Kamâl Atatürk'ün eleştirilemez olduğu üzerine kuruludur oysa Kamâl Atatürk kamusal ve siyasal bir figürdür ve eleştirilebilir ayrıca Kamâl Atatürk'ün hatırası da siyasaldır. Siyasal ve kamusal figürlerin eleştirilebilir olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AIHM kararları ile de teyit edilmiş evrensel bir haktır. AİHM karar kriterlerine göre şiddet ve nefret içermeyen vandalizm özelliği olmayan ve savaş kışkırtıcılığı taşımayan her söz ve eylem düşünce özgürlüğüdür, Yargılama konusu yapılan şahsıma ait paylaşımlarda şiddet, nefret, vandalizm ve

savaş kışkırtıcılığı yoktur, pasif düşünce özgürlüğüdür; yine AIHM kriterlerine göre bir söz ya da yazının toplumda infial uyandırması gayet normaldir, önemsiz şeylerin açıklanması dahi düşünce özgürlüğü kapsamındadır. Ayrıca yazı ya da düşüncenin ille de önemli bir kamusal görev ifa etmesi, yararlı olması da gerekmez. AIHM; 21/10/2014 tarihli 9540/07 başvuru nolu Murat Vural ve 23 Haziran 2015 tarihli 34823/05 başvuru nolu ÖZÇELEBİ/Türkiye kararlarında 5816 açısından daha ağır eylemleri dahi düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü olarak tespit etmiştir ki o kararlardaki eylemlerle kıyaslandığında şahsıma ait yazı ve paylaşımlar hiçbir şekilde suç değildir.

4) Beyanlarımın içeriği hakaret değildir, hakaret yahut aşağılama maksat!' da değildir; tarihi olaylar, tarihi kayıtlar ve kayıtlarda yer alan kişisel beyanların sunulması ile bunlar eşliğinde yapılan tespitlerden ve bu tespitler ışığında yazılmış şahsi kanaatlerimden ibarettir:

(burası örnek kişi kendi dava metnine göre değişiklik yapmalıdır)

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ 10. MADDE

İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temellerinden ve vaz geçilmezlerindedir

“Bu özgürlük sadece hoşa giden, izin verilen düşünceler için değil aynı zamanda kaygı verici ve şoke edici , korkutucu endişe ve ürpertici şok edici , yalnızca alışılmış tutum ve davranışlar değil yalnızca alışık olduklarımızdan değil hoşa gıtmeyen alışık olmadığımız sıradan olmayan araştırıcı ve farklı unsurlarında irdelenmesi ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında olduğundan ilginç gelen şeylerde hayret vericive kırıcı durumlarda ifade özgürlüğü kapsamında olduğundan , 5816 sayılı Kanun belirgin bir içeriği cezalandırmaktadır.

Burada mesele Atatürk'ün ya da Kemalist devrimlerin korunması değil, cezalandırmak için belli bir içeriğin seçilmesidir. Bu içerik seçiciliği aynı zamanda bir içerik ayrımcılığıdır. Anayasa ya da kanuna aykırıdır.

5816 Sayılı Kanun yine belli özellikte siyasi içeriklerin ifade edilmesi karşısında hak statüsüne yükseltilen hassasiyetlerin topyekün bir şekilde yasaklanmasına aracı kılınmasıdır.

Ceza hukukunun, ulusal bir kahramanın hatırasını korumak adına içerik ayrımcılığı yapması anayasaya aykırıdır.

2- Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasında, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz” denmek sureti ile uluslararası andlaşmaların, ulusal yasalar kadar Türk hukuk düzeninde geçerli olduğu kabul edilmiştir.

Bu andlaşmaların en önemlilerinden birisi 04/10/1950 tarihinde Roma’da imzalanan, 03/09/1953 tarihinde yürürlüğe giren “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”dir (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi-AİHS). Anılan Sözleşme Ülkemiz tarafından 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme ve buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun” ile onaylanmıştır. 18/05/1954 de onay belgesi verilmesi ile Sözleşme Türkiye açısından yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.

AİHS’nin 10. maddesi “İfade özgürlüğü” kenar başlığını taşımakta olup, anılan maddede, “1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.

2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.”

Denilmektedir.

İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın demokratik bir toplum olamaz. İfade özgürlüğü güvenceleri anayasal demokrasilerin kilit taşıdır. Bu özgürlük demokratik bir toplumda “kamusal” tartışmaya serbestçe katılımın temelini oluşturur.

AİHM, ifade özgürlüğünün demokrasi bakımından ifade ettiği özel önemi birçok kararında vurgulamıştır. Mahkeme’ye göre, “ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü bireylerin kendilerini geliştirmelerinin olduğu kadar demokrasinin gelişmesinin de temel şartlarından biri olduğu için “demokratik bir toplumun aslî temellerindendir. Demokrasinin başarısı ifade özgürlüğünün güvence altında olmasına bağlıdır.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 02.12.1998 tarihli Gemici-Türkiye kararındaki “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden olup toplumun ilerlemesinin ve her bireyin gelişmesinin başlıca koşullarından birini oluşturur. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrasına tabi olmak kaydıyla bu özgürlük, yalnızca olumlu karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olarak algılanan ‘bilgi’ ve ‘fikirler’ için değil; şok edici, zedeleyici yahut kaygı verici bilgi ve fikirler içinde geçerlidir.

Türkiye Cumhuriyeti; muhtelif çeşitli kimliklerden oluşan, dine ve mezhebe inananların birlikte yaşadığı halklar topluluğudur. Toplum düzeninin esası hukuk olup, en önemli kaynak olan kanunların lafzında ve tatbikinde hukukun evrensel ilke ve esaslarından vazgeçilemez.

Atatürk’ün manevi şahsiyetine ve hatırasını korumaya yönelik 5816 sayılı Kanun; tabulaştırma veya her yönüyle Atatürk’ü dokunulmaz ve eleştirilmez kılma maksadı taşımaktadır, aynı zamanda bununlada kalmayıp değişik farklı sıradanalışilmiş ve hoşa gitmeyen ifadelerinde araştırılıp sorgulanmasına engel teşkil etdıgınden düşünme irdeleme araştırma ve insanın idrak etme gibi hüriyetlerini bağlayıcı nitelide olduğundan insanların değişik düşüncelerini ifade etme melekesine mani olduğundan Ne mümkün zulm ile imhâ-yı hürriyet?....

“Ey geleceğin ümidi olan hürriyet! Sen ne can dostuymuşsun; dünyayı bütün üzüntü ve sıkıntılardan, ümitsizlikten ve minnetlerden kurtaran ve kurtaracak olan sensin.”

"Ne mutlu fikir vebalılarına; ve yazıklar olsun, eşek sıhhati içinde, günübirlik hayat çayırında otlayanlara!.."

Babıali, Necip Fazıl

5816 Eşitlik ilkesine aykırı ZİRA : HUKUKA ADALETE GÖRE : Kanunda dahi ölen bir kişi mahkeme haki HAKİ düşüyor. HAKİ DÜŞÜYOR ÖLÜLER EVRENSEL HUKUKA GÖRE HUKUKUN KONUSU OLAMAZ ÖLÜLER HUKUKUN MEZZUSU DAHİ OLAMAZ

Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü yer almaktadır. Anayasamızın 90. maddesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) iç hukukumuzun bir parçası haline getirilmiş olduğundan 1982 Anayasasında ifade özgürlüğü, temel hak ve hürriyetlere yer verilen ikinci kısımda 25. ve 26. maddeleri kapsamında düzenlenmiştir. Anayasanın, öncelikle, ifade özgürlüğünü düzenleyen “Düşünce ve Kanaat” hürriyeti başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.” hükmü yer almakta ve ikinci fıkrasındaki “Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” hükmü ile devam etmektedir. “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26.maddede ise “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Hal böyle olunca, sanığın , Atatürk ile ilgili düşüncelerini ister sosyal paylaşım platformlarında, ister kaleme aldıkları yazılarını yayınladıkları bloglarında ister basın yayın organlarında farklı ve alışık olmadığımız paylaşımları, irdeleme sorgulama maksadıyla yalnızca hiçbir ekleme yapmadan kendisinin ifadesi dahi olmayan paylaşımlardan ötürü kişinin demokratik bir devletde ve araştırma sorgulama sadece tek tip düşünmeye mecbur edilme ve bireylere dayatılan dogmatik tek tip düşüncenin mahkumiyetine sebebiyet verdiğinden ve ve aksine neden olacak hertür davranışın küçük düşürme ve hakaret kastıyla kaygısıyla yorumlanması çoğulculuğa ve düşünme araştırma sorgulama irdeleme ve kendisini geliştirme gibi hüriyetleti kısıtlama olarak düşünülmesi kaçınılmazdır zira bu gibi hususları cezalandırılması demokratik ve çok seslilik ve hoş görü gibi prensiplerede mahkumıyet verilmesi düşünce ive ifade hürriyetine engel teşkil etmektedir.

Aksi halde olduğu ileri sürülen düzen; sübjektif, sert ve keyfi nitelikler taşır. Ölüm hadisesi ile kişilik son bulacağından, ancak hayatta bulunan kişilere karşı hakaret suçu işlenebilecektir. Bu sebeple, manevi varlığı temsil eden “onur” ve “şeref” gibi kavramlar da, ancak yaşayan kişiler açısından korunabilir.

‘Demokratik toplumun’ vazgeçilmezleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri bunlardır.” ve 21.02.2006 tarihli Odabaşı-Gemici kararındaki “”Demokratik bir toplum için zorunluluk” kıstası AİHM’yi “müdahalenin” “sosyal bir zorunluluğu karşılayıp karşılamadığını”, izlenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığını ve bu amacın meşru sayılması için ulusal makamlar tarafından sunulan gerekçelerin yerinde ve yeterli olup olmadığını incelemeye götürmektedir.

“Sosyal” bir ihtiyacın varlığını ve alınan önlemleri değerlendirmek bakımından ulusal yetkililerin takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu yetki sınırsız olmayıp, kısıtlamanın 10. madde ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda nihai karar yetkisine sahip olan AİHM denetimine tabidir…İç hukuk mercilerinin vermiş oldukları kararlardaki gerekçelerin başvuranların ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin yerinde ve yeterli olduğunu teyit edemeyeceği hükmüne varmaktadır” şeklinde ortaya koyduğu görüşleri ile şiddet kullanımını özendirmeyen, silahlı direnişe çağrı yapmayan ve isyana teşvik etmeyen ifadeleri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği, sözleşmenin 10. maddesinin 2.fıkrasındaki istisnaların dar yorumlanması gerektiği, somut olayımızda ise sanığın facedeki paylaşımının ,Türk iç hukukunun ayrılmaz bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.

Siyasi bir hatırayı korumanın tek ve mevcut yolu zorunlu hapis değildir.Müvekkilin ceza sorumluluğu bulunmaması, iddianameye konu içeriğin AİHM sözleşmesinin 10. Maddesi gereğince ifade hürriyeti kapsamında kalması, cezalandırılmasının demokratik bir toplumda gerekli ve zorunlu olmaması ile uygulanması istenen cezanın orantısız olduğu dikkate alınarak beraatine karar verilmesini, mahkeme aksi kanaatte ise lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep ederim. “ dedi.

Davayı karar bağlayacak mahkemeen talebimiz , sanığın üzerine yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraatine hükmedilmesi talebimzdir.

Müvekkilimin ceza sorumluluğu bulunmadığından öncelikle bu nedenle beraatine, sorumluluğunun var sayılması halinde dahi iddianameye konu içeriğin 5816 Anayasa M.24, 25. VE MEDENİ VE SİYASİ HAKLAR SÖZLEŞMESİ GEREGİNCE 18.19.AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1...9. ve 10.maddeleri ile teminat altına alınmış düşünce ve ifade özgürlüğü hakkına sahip olup olduğumdan 5816 ‘dan dolayı ifade özgürlüğümü kullandım ve suçlamaları kabül etmiyorum .

yukarıda sayılan İlgili maddeler gereğince ifade hürriyeti kapsamında kaldığı, cezalandırılmasının demokratik bir toplumda gerekli ve zorunlu olmadığı ve uygulanması istenilen cezanın orantısız olduğu dikkate alınarak müvekkilimin beraatine karar verilmesini talep ederim.

Sanığın mahkumiyeti Atatürk'ün kurduğu modern, Türk devletinin üstelik de onu koruma adına uyguladığı yasaklarla demokratik bir toplum olamayacağını gösterecektir "

Davayı karara bağlayacak bu mahkemenin , sanık hakkında 5816 Sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun uyarıca 'Atatürk'ün Hatırasına Alenen Hakaret' suçunu işlediği iddiası ile cezalandırılması için kamu davasının açıldığından , Mahkemenizin sanığın üzerine yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 223/2-a maddesi uyarınca beraatime karar verilmesini talep ederim, ceza verilmesi halinde ise lehimize olan hükümlerin tatbik edilmesi talebimizdir, cunku devlet memuru olması nedeniyle telafisi mümkün olmayan olumsuz etkilerınıde göz önünde bulundurulması mahkemenizden özellikle talebimizdir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre ;

AİHS GÖRE şiddet kullanımını özendirmeyen, silahlı direnişe çağrı yapmayan ve isyana teşvik etmeyen ifadeleri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği, sözleşmenin 10. maddesinin 2.fıkrasındaki istisnaların dar yorumlanmması gerektiği, acıktır o halde sanığın facedeki paylaşımlarıda

silahlı direnişe çağrı yapmadıgından ve isyana teşvik etmediğinden bu paylaşımlarda ifadelerde düşünce özgürlüğü nü içerdiğinden bunların dışında tarihe ait bu mevzuların ve yayılması açıklama yada yorum yapılması araştırmak maksadıyla doğrusunu öğrenmek maçı taşıyan bu paylaşımlarda suc unsuru teşkil edemez.

AİHS GÖRE Türk iç hukukunun ayrılmaz bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre bu paylaşımların düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi elbetdeki kacınılmazdır.

Binaenaleyh suc unsurları oluşmayan suçtan dolayı suçlu gibi 5816 ceza verilmesi düşünülemez.

, 5816 sayılı kanun evrensel hukuk kurallarına aykırı olmakla kalmayıp anayasamızada aykırıdır anayasa mahkemessine bu kanunun iptali için götürülmesi talebimizdir.

, “Bu kanunun evrensel eşitlik ilkesine aykırı olduğu her kesim tarafından kabul ediliyor. Normal hakarette ilgili vatandaşa ile ilgili normal TCK hükümleri uygulanıyor.

5816’da ise ifade ve düşünce özgürlüğü bağlamına girecek mevzularda bile kanun kapsamına alınıyor” bu durum evrensel hukuka aykırı ve eşitlik kanun önünde herkesin eşit olduğu ilkesinede aykırı oldugundan , Söz konusu kanunun düşünce özgürlüğüne de ket vuruyor düşünceyi esir esaret altına alıyor hüriyeti vicdan ı esir ediyor.

Bu kanun kişiye özel bir kanun haline geliyor, Anayasanın eşitlik ve tarafsızlık ilkesine aykırı ,hukuk hiyerarşisine aykırı Demokratik hukuk devletlerinde böyle bir şey olması mümkün değil. Bu kanun ifade ve özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biridir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne tabi olan Türkiye’de esasen 5816 sayılı kanunu ifade özgürlüğüne engel tarih araştırmcılarına bir kelepce bir pranga bir silah olarak kullanılıyor Son 3 senede AİHM'nin iki içtihat kararı verdi“Biri 2014 tarihli Murat Vural kararı, diğeri de 2015 tarihli Özçelebi kararı. Bunlar 5816 sayılı kanunun kaldırılmasa bile nasıl uygulanması gerektiğinin çerçevesini çizmiştir. Bu iki karar ‘şiddeti özendirmeyen, silahlı direnişe teşvik etmeyen ve isyana teşvik etmeyen her açıklama ve fiil düşünce özgürlüğü sayılır' diyor. Ancak bazı mahalli mahkeme ve savcılıklar AİHM'nin bu iki içtihadını yok sayarak, kanunu keyfi uyguluyor.

Rus lider Josef Stalin'in siyasi hatırasının korunması ile ilgili AİHM'nin bir kararı var: “Bir Rus gazetesi Stalin hakkında 5-6 yıl önce ‘kan emici yamyam' tabirini kullandı. Stalin'in torunu Gergeni Yakovleviç Saakaşvili, ‘Dedemin siyasi hatırlarına hakaret edildi' diyerek mahkemeye başvurdu. Rus mahkemesi ise ‘Senin deden kamuya mal olmuş bir kişi. Hatırasını ben koruyamam' dedi. Bunun üzerine AİHM'ne gitti. AİHM de 5816 için emsal olacak bir karar vererek, ‘Stalin kamuya mal olmuş bir kişidir. Siyasi bir kişidir. Öleli de uzun zaman olmuştur. Hatırası hukuken korunamaz' diye reddetti

.”16 Nisan 2017'de Anayasanın 9. Maddesine yapılan ekle yargıyla ilgili “tarafsızlık” ilkesinin yürürlüğe girmiştir binaenaleyh“Bunun kesinleşmesiyle birlikte 5816 sayılı kanunun uygulanma yetkisi de kaldırılmıştır.

Çünkü 5816 siyasi bir kanundur. Kanunla korunan M. Kemal Paşa ve onun hatırası siyasidir. M. Kemal Paşa CHP'lidir ve onun kurucusudur. Dolayısıyla tamamen siyasi bir kişiliktir. Siyasi kişilikle ilgili Türkiye'de yargılama yapılması anayasanın 9. Maddesine aykırıdır. Anayasanın tarafsızlık ilkesine aykırıdır

2-Anayasanın 25.Maddesinde yer alan vatandaşın aleyhte düşünme özgürlüğüne bu kanun engeldir.

3-Aleyhte eleştiri yapanlar bu kanunla yargılanmakta ki bu da Anayasanın 25.Maddesiyle çelişmekte, 25.Madde "düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz."derken, aleyhte görüş bildirenler 5816'dan yargılanmakta.

4-Anayasanın 26. Maddesinde geçen "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir." maddesi ile ters düşmektedir. Aleyhte en ufak bir eleştiri yapan 5816'dan yargılanmaktadır

5- Anayasanın 10. Maddesinde yer alan her kesin kanun önünde eşittir ifadesi kullanılırken, 5816 sayılı kanunla Anayasaya aykırı olarak hukuki farklılık sağlanmıştır.

İnsanların eleştiri hakkını özgürce kullanabilmesi en doğal insan hakkıdır. 70 yıl önce çıkartılan bu madde Türkiye'de düşünceleri ifadenin önünde bir engel ve insan hakları ihlalidir.

Şimdi 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun Mecliste kabulü sırasında yapılan konuşmalardan aktarıyoruz:

Adana Milletvekili Sinan Tekelioğlu:

“Bu kanun, hürriyet-i kelamı tamamıyla selbetmektedir (fikir açıklama hürriyetini tamamen ortadan kaldırmaktadır). Mesela yarın, üniversitede inkılap tarihi okutan bir hoca Atatürk’ün nutkunun haricinde bir şeyler söylerse mes’ul tutulacak mıdır?”

Diyarbekir Milletvekili Yusuf Azizoğlu:

“Iyiye iyi, kötüye kötü diyebilme, insanın en mukaddes hürriyetlerindendir. Hürriyeti yok eden bu kanun ise, Orta Çağ zihniyetinin, totaliter rejimin kanunudur. M. Kemal’in bu milletin inanışları, adetleri ve an’aneleriye bağdaşmayan bazı hatt-ı harekette bulunduğunu söylemek, realite icabıdır. Hele hele, demokratik bir zihniyetle onun devrini ideal kabul etmek imkansızdır. Atatürk’ün bütün düstur ve görüşleri hatadan salim ve her türlü tenkit ve ıslah ihtiyacından münezzeh değildir. Mantık ve iz’an gösteriyor ki, böyle bir kanun her şeyden evvel hukuk mefhumunu, hukuk prensiplerini, fikir ve vicdan hürriyetini zedeler mahiyettedir.”

Ankara Milletvekili Selahaddin Adil:

“Fevkalbeşer ve layuhti (insanüstü ve hatasız) bir kimsenin olacağına inanmıyoruz. Binaenaleyh, M. Kemal Paşanın idari, içtimai, siyasi hataları bulunduğunu söylemek ve yazmak, demokratik rejimi benimsemiş olanlar arasında tabii bir hak olmak lazım gelir.

Bu kanun, Atatürk’ün ef’al ve icraatı ve şahsı hakkında yazılan bazı şeyleri savcının hakk-ı takdirine bırakmak suretiyle tecavüzkar, hakaretamiz ve tezyifkar bularak cezalandırmayi kastediyor.

Vatandaşı sarih ve doğru mütalaadan mahrum bırakmak suretiyle hakk-ı kelamının milletten kısmen de olsa nez’ini (alınmasını) istiyor.

Teessürle söylüyorum ki, 27 senelik devirde riyakar birçok yazarlar, hatipler, şairler milletin gösterdiği feragat ve kahramanlığa hemen hiç kıymet vermeyerek tek şahıs için uluhiyete kadar yükselen kasideleriyle gençliğe birçok yanlış kanaatler, hakikate uymayan fikirler aksettirmişlerdir.

Bu kanunla tek parti rejiminin ve bu zihniyetin antidemokratikliğinin ortaya çıkmasına mani olunacaktır.

Birçok hakaik-i tarihiye (tarihi hakikatler) ketmedilmiş (gizlenmiş) veya tahrif edilmiştir. Bu kanun ensal-i atiyeyi (gelecek nesilleri), pek çok dersler verecek, inkılaplara ve tecdid (yenilik) devrine dair bitaraf (tarafsız) yazılardan mahrum bırakacaktır.

Halbuki Atatürk’ün hizmetleriyle beraber hem hatalarının, hem de noksanlarının millete açıkça anlatılması bir hizmet-i vataniyedir.”

Isparta Milletvekili Said Bilgiç:

“Atatürk’ü Koruma” Kanunu’ndan ziyade; “Atatürk’ten Korunma” Kanunu’na ihtiyacımız var.

“M. Kemal bir melek değildir. Onun da beşeri zaafları vardır. Halbuki böyle bir nokta üzerinde duracak bir tarihçi, bu kanuna istinaden cezalandırılabilecektir.

“Kemalist rejim” deniyor. Türkiye devletinin idare şekli cumhuriyettir.

Kemalist devlet tabirinden ne anlaşıldığı merak-ı mucibdir.

Türkiye’nin idare şekli olan cumhuriyetin, tek parti, tek şef ve ısmarlama meclis devrinin cumhuriyetiyle bir alakası yoktur.

Rejimlerin şahıslara izafesi ancak faşistlere yaraşır.”

Izmir Milletvekili Halide Edip Adıvar:

“Bu kanun, tarihten önce Asurilerin, Babillilerin insanları putlaştırdığı gibi, Atatürk’ü putlaştırmak istiyor.

Atatürk’ü put haline koyan bu kanun, inkılapları adeta mütehase (fosil) haline getirecek ve tenkit hürriyetine mani olacaktır.”

Mbf gbi

TCK daki 5816 sayılı kanun yani Atatürk'ü Koruma Kanunu, Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimselere yönelik uygulanan cezayı belirten bir kanundur, binaen aleyh lehide olmayan bir vakıa yada iddianame ye mukabil hemen buna mukabil kanunda yazan ceza sanığa veril melimidir , yoksa

Bu işin saikini, âmilini, illetini bir müessire bağlayacak gerçek sebepler adaletin muktezasınca yüce ve adaletperver mahkemece araştırılmalımıdır…!!!




25/02/2016 tarihli paylaşımda "."kemalistler atatürk'e "kafir ve İslam düşmanı" demek hakaret değildir ......" Şeklindeki paylaşımda hakaret ve aşağılama olmadığı gibi, hakaret ve aşağılama kasti da yoktur. Bu paylaşımda kullandığım "Kafir" ve "Gavur" ifadelerinin hakaret veya aşağılama kastıyla değil, "Müslüman olmadığının" tespitini ifade etmek üzere kullanıldığının anlaşılması için, bu kelimelerin Türkçe'deki anlamını hatırlatmakta fayda görüyorum; Kâfir: 1. Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr eden kimse. 2. hlk. Genellikle Müslüman olmayanlara verilen ad. (Kaynak: Türk Dil Kurumu) Gâvur; 1. din b. Dinsiz kimse. 2. din b. Müslüman olmayan kimse 3. sf. mec. Merhametsiz, acımasız 4. sf. inatçı. (Kaynak: Türk Dil Kurumu).

Kamal Atatürk'ün Kafir/Gavur olduğu, yani gayrimüslim olduğu, Müslüman olmadığı;

"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum." (Kaynak: Andrew Mango, Atatürk, s 447.),

"Türk milleti, bir kelimesinin manasını bilmediği halde, Kuran', ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler." (Kaynak: Medeni Bilgiler, Afet inan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365.),

"Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (ikra, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır." (Kaynak: Atilla Oral, Atatürk'ün Sansürlenen Mektubu, Demkar Yayınevi, 1. Basım, Sayfa: 61.)

"...Bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. (Kaynak: Söylev ve demeçler, cilt 1, s 389,1 Kasım 1937, TBMM açış konuşması),

"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız." (Kaynak: Kazım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1990, s 83-84.) ve daha başkaca beyânlar ile, kendisinin ifadeleri ile ortada olan bir durumdur. Müslüman olduğunu beyan eden birine "Müslüman" demek nasıl ki hakaret değilse, bir dine inanmadığını ve islâm'a olan düşmanlığını da açıkça ifade eden ve bu beyanları tarihi vesikalarda, kayıtlarda da yer alan bir kimsenin "Kafir/Gavur" olduğunu, yani Müslüman olmadığını ifade etmek de hakaret yahut aşağılama değildir, sadece tespitten ibarettir.

SONUÇ VE TALEP: Yukarıda izah edilen gerekçe ve resen gözetilecek sair nedenlerden: BERAATİME, aksi halde ceza verilmesine yer olmadığı kararı ve HAGB dahil her türlü indirim ve erteleme haklarından yararlandırılmama karar verilmesini saygı ile arz ederim.







5816 Sayılı Kanundan ceza alanların davaya itiraz dilekçesi, istinaf örneği



İLGİLİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE SUNULMAK ÜZERE


....ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE


ANKARA


DOSYA NUMARASI....: .......


işbu dosyadan 11.06.2019 tarihinde hakkımda verilen mahkumiyet kararını istinaf ediyorum. Hakkımda verilen mahkumiyet kararı Anayasanın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin düşünce ve ifade özgürlüğüne, adil yargılanmaya dair hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 5816 ya dair verdiği 21/10/2014 tarihli 9540/07 başvuru nolu Murat Vural kararı, 23 Haziran 2015 tarihli 34823/05 başvuru nolu ÖZÇELEBİ/Türkiye kararlarındaki prensiplere, Gene işbu konuya emsal olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 07/12/1976 tarihli Handyside- Birleşik Krallık ve 41123/30 başvuru nolu Yevgeniy Yakovlevich DZHUGASHVILI/Rusya kararlarına aykırıdır. Gerekçeli karar şahsıma tebliğ edildiğinde ayrıntılı istinaf dilekçesi vereceğim, Bu sebeplerden hakkımda verilen mahkumiyet kararının Beraatim yönünde kaldırılmasını diliyorum


gereğinin yapılmasını saygı ile arz ederim 12.06.2019 İSTİNAF EDEN SANIK